Bizi müslüman yaratan ve yaşatan Rabbimize hamdolsun. İslâm mükemmel, eşsiz ve emsalsiz bir hayat nizamıdır.
Bunu, ilimde yükseldikçe, ufku genişledikçe, başka beşerî sistemlerle ve batıl dinlerle mukayese ettikçe herkes daha iyi anlıyor, İslâm’a daha fazla hayranlık duyuyor. Artık iyice anlaşılıyor ki İslâm mutlak doğrudur, çağlar üstü güzeldir, zaman boyu yeni ve diridir; insanlığın karşılaştığı her derde, her müşkile, hayatın her dalında en iyi, en isabetli, en adil çözümü o vermiştir, o verecektir.
İslâm, münevver veya cahil, herkese aynı anda hitap eder, her seviyedeki ruhu aynı zamanda tatmin edecek harikulade bir yapıya sahiptir. Ondan herkes şuur ve kavrayış kabiliyeti nisbetinde hazzını alır. Dağdaki çoban, eline aldığı bir çiçeğe bakarken ılık gözyaşı döker, Yaradan’ının sanat ve kudretini müşahede eyler; gökteki sayısız yıldızlara bakar ürperir: “Ne büyüksün ya Rabbi!” diye marifetin en yüksek mertebelerine vasıl olur. Diğer yandan, ak saçlı, olgun bir alim veya şöhretin şahikasına çıkmış engin, hakim bir mütefekkir de kâinat nizamının akıllara durgunluk veren mükemmelliğini, kanunlarının şahâneliğini derinden derine sezip, makrokozmos ile mikrokozmosun yani yeryüzü gökyüzü âlemlerinden, hücreye ve atoma kadar her merhaledeki intizamın sâni’-i hakîm ve mûcid-i kerîmi Rabbü’l-âleminin önünde saygıyla secdeye kapanır, imanın eşsiz zevk ve lezzeti ile erir, mest olur, irfanın doruğuna erişir.
İslâm dini her yönüyle sağlam, her haliyle güzeldir; ölçülüdür, dengelidir, sistemlidir. O, insanlığı, hedef aldığı yüce gayelere ulaştırmak için ortaya koyduğu efkâr ve nazariyatı (teoriyi) sözde, hayalde bırakmamış; bilakis her gayeye vusulün maddî vasıta ve yollarını göstermiş, mâkul ve tatbikî kolay bir çareye (pratiğe) bağlamıştır. Mesela, müslümanların sevgi ve yardımlaşmasını, zamanı, miktarı, muhatabı belli olan “zekât”a; sadaka’ya; gafletten kurtuluş ve daimî uyanıklığı “zikr”e; günün belli zamanlarındaki otokontrol ve tazelenmeyi “namaz”a; müslümanlararası iş birliği ve irtibatı “cemaat”e ve “cuma”ya; beynelmilel ilişki ve dünya çapındaki birlik beraberliği “hacc”a; hakkın batıla galebesini, hayrın şerri defetmesini, Müslümanlığın korunmasını, mazlumların kurtarılmasını, masumların korunmasını “cihad”a; cemiyet düzeninin temin ve idamesini “emr-i mâruf ve nehy-i münker”e vs. havale buyurmuştur.
Hele, her kemalatın temeli olan rûhî ve vicdanî olgunluğun, nefis tezkiye ve terbiyesinin, ahlâk tasfiyesinin pratiği olan şu Ramazan ayına ve oruç ibadetine bir bakınız; değil sadece imanî, maddî materyalist bakışla bile Ramazan, müslümanın yıllık askerlik mevsimi, mânevî eğitim kampı, rûhî idman fırsatı, sıhhî tedavi zamanı, yaygın öğretim imkânı demektir. Çünkü ramazanda mide dinlenir, beden incelir, fazla yağlar erir, stoklar tüketilir, akıl berraklaşır, irade güçlenir, insan, şeytanı ve nefsi yenmeyi öğrenir, ahlâk düzelir, merhamet gelişir, yardımseverlik artar, şeytan yenilir, nefis üzülür, kalp nurlanır, ruh yükselir, niyetler halisleşir, yüzler aklanır, günahlar paklanır, mânevî engeller aşılır, perdeler açılır, merhaleler geçilir, sonsuz ilahî lezzetler sezilir, mânevî zevkler tadılır…
Değerli müslümanlar! İslâm’ın yüceliğini, muhteşem güzelliğini seziniz, başka nizamlarla arasındaki mukayese kabul etmez farkı görünüz, sizi müslüman kıldığı için Allah’a şükrediniz ve Ramazan’da kazandıklarınızı, Ramazan’dan sonra da idame ettirmenin, elden kaçırmamanın, her şeyi tekrar berbat etmemenin en büyük işiniz olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayınız.
* Mahmud Es’ad COŞAN – İslam Dergisi Başmakaleleri